Serdar Çankaya Kimdir?

yazar

1975 yılında doğdum. Seksenli yılların politikadan ve estetikten uzak (korkunç kıyafetler, acayip saç şekilleri, dayanılmaz müzikler ) dünyasında büyüdüm. Ailenin en küçüğüyüm, geleneksel bir orta sınıf ailesinin imkânları dâhilinde şımartılarak büyütüldüm. Kibar davranmayı öğrenmiş olsam da hala masadaki en kırmızı elmanın, en iyi pişmiş bifteğin benim hakkım olduğunu düşünürüm.

Mahallenin ağaca çıkamayanı, topa doğru dürüst vuramayanı, sokak oyunlarının doğal mağlubu, kavgaların dayak yiyen tarafıydım. Sokağın hakkından gelemeyeceğimi anlayınca eve kapandım, bir süre sonra da evden kovulmadığım müddetçe sokağa çıkmaz oldum. Hülyalı bir çocuktum; yaptığım işe odaklanmakta büyük güçlük çekerdim, ne zaman dikkatimi toplamam gerekse ilgilenmemem gereken şeylerle ilgilenirdim (Dikkat eksikliğini bilenler ne demek istediğimi anlıyor değil mi?) Annem gibi davranan, her sorumluluğumda yanı başımda olan ablam sayesinde bu sıkıntılarım uzun süre okul başarıma yansımadı. Ne zaman ki ablam evden ayrıldı, okulda dibe vurdum. Zira tek başına çalışabilmem mümkün değildi ki hala öyledir, iki satır yazıyı yazmam saatlerimi alır. (Dikkat eksikliğinden mustarip olmayı başka bir yazıda anlatacağım…) Taşranın boğucu havasında nefes alabilmemin tek yolu kitaplardı. Emekliliğinde taksi şoförlüğü yapan babamın, uzak şehirlerden dönerken getireceği kitapları beklerken içim içime sığmazdı. Beni öyle iştahla okurken gören babamın gözlerindeki kıvancı hiç unutmadım, kendime duyduğum inancı hep taze tuttu. Aile içindeki onaylanmışlık duygusu, yetişkinlik yolunda bana hediye edilen en değerli şey oldu.

Ankara Üniversitesi’nde Rehberlik ve Psikolojik Danışma eğitimi aldım. O yıllarda gazeteciliğe heveslendim, çok iyi gazetecilere çıraklık etme fırsatı buldum. Derdini yazıyla basitçe anlatma, başkalarının gözden kaçırdığını görme, pratik olma, çözüm üretme, çabuk harekete geçme gibi pek çok beceriyi mesleğin en iyilerinde gözledim. Hayatımın en zengin dönemiydi ama devam ettiremedim. Sürekli odaklanmak, durmadan üretmek, hata yapmamak beni aştı, beceremedim. Bir yere kadar geldim, orada takıldım.

1997 yılında Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği’nin En İyi Radyo Programı Ödülünü aldım. İnanılır gibi değildi; en sevdiğim şeyi yapıyor (soru sormak) bir de üstüne para alıyordum. Onlara söylemedim ama isteseler üste para bile verirdim. Başarılı olmanın anahtarını bulmuştum: Yaptığın şey sana mutluluk veriyorsa, iş yerine koşar adımlarla gidiyorsan başarılı olmak dert edeceğin bir şey değildir.

2000-2001 yılları arasında İrlanda ve İngiltere’de gönüllü olarak engelli bireylerle çalıştım. Müthiş insanlara rastladım, kendimi daha yakından tanıdım. Ben sandığım pek çok şeyin kültürümün bir parçası olduğunu fark ettim. Dil öğrenmek dünyamı aydınlattı, başka bir dilde okuyabilmek yeni bir düşünce sisteminin kapısını açtı. Ne kadar az bildiğimi gösterdi.

2006 yılında aikidoya başladım. Aikido yaparken korkularımla yüzleştim, yeni bir düşünme biçimi öğrendim, yeteneklerimin sınırlarını zorladım. Direnmemenin, uyum sağlamanın gücünü gördüm. Öğrenmek ya da öğretmek için fark etmiyor, mindere her çıkışım hayatımdaki önemli heyecan kaynaklarından biri, beni besliyor.

2007 yılında drama eğitimi almaya başladım. Eğitimimin sonunda çocuklarla Türkçe, İngilizce atölyeler yaptım. Çocuklarla çalışmanın, çocuklarla oynamanın, çocuklarla eğlenmenin öğreticiliğimi nasıl terbiye ettiğini orada gördüm. Drama günlerim az konuşarak çok şey söylemeyi, doğru geri bildirim vermeyi, duygusal temas kurmadan öğretmenin mümkün olmayacağını öğrendiğim, oyunun çocukların hayatındaki en önemli şey olduğunu gördüğüm zamanlar oldu benim için. Orada öğrendiklerimi aikido derslerimde hala kullanırım.

Ege Üniversitesi’nde eğitim gören Rehberlik ve Psikolojik Danışma öğrencilerine drama dersleri verdim. Bu derslerde edebiyatın, sinemanın, oyunların ve doğaçlamaların yardımıyla psikolojik danışmanın günlük hayatla ilişkisini anlattım. Küçük bir deneyim paylaşımı: Gençlerle çalışıyorsanız onları donanımınızla, becerilerinizle ikna etmek durumundasınız. Öğretebilmek için onları heyecanlandırmanız gerekiyor. Kuru bilgi yeterli değil zira bilgi deryası parmaklarının hemen ucunda. Yeterliliğinize ikna olmayan bir gencin kapılarını açmak çok da mümkün değil. (Merak edenler için, ben bu sınavı geçtim )

40 yaşımı doldurmak üzereyim. Her şeye gücümün yetmediğini, kaybettim demek için acele etmemeyi, kendimi affetmeyi, hayatın akışına saygı göstermeyi, mutlu bir evde içilen akşam çayının her derde deva olduğunu artık öğrendim. Hala öğrenemediğim bir sürü şey içinse soru sormaya devam ediyorum. Bildiklerimi, bilmediklerimi, merak ettiklerimi danışanlarımla, aikido minderi üstündeki öğrencilerimle, verdiğim eğitimlerdeki katılımcılarla paylaşıyorum. Onların gelişimlerine, değişimlerine şahit olmanın hazzını yaşıyorum.

En mühimini sona sakladım: İki kızım, bir de elini sırtımdan hiç eksik etmeyen en iyi arkadaşım, karım var. Daha ne olsun?

Serdar ÇANKAYA