Zor Çocukla Nasıl Baş Edilir?

Büyük kızımla imtihanımız ilk haftalarda başladı. Dinmeyen gaz sancıları hem kızımı hem de bizi bitap düşürüyordu. Gece yarıları, arabada uyuyor diye bomboş caddelerde dolaşıp duruyorduk. Saç kurutma makinesi veya süpürge çalıştırmak, cd dinletmek gibi çeşitlemeleri de sıklıkla deniyorduk. Doktorumuzun söylediğine göre çok geçmeden sıkıntılarımız bitecek, işimiz kolaylaşacaktı ama öyle olmadı. Gaz sancısının yerini huzursuz uykular, ayak diremeler, tutturmalar aldı ki bunların yanında gaz sancısı çok daha kolay baş edilebilir bir durumdu. Bize biraz tuhaf geliyordu; meslektaşım olan karımla birlikte, danışanlarımıza sıklıkla kurduğumuz ‘kaygılı bir çocuğunuz var’ cümlesini şimdi kendimize söylüyorduk: ‘Kaygılı bir çocuğumuz var.’

Bu yazıyı bir psikolojik danışmandan ziyade, konuda deneyimli bir baba olarak yazıyorum. Kaygılı bir çocuğu büyütmenin zorluğundan haberdarım:  Onu herhangi bir şeye ikna etmenin, sonu gelmeyen sorularına cevap bulmanın, tedirginlik yaşayacağı durumlara önlem almanın ne demek olduğunu biliyorum. Çocuğunuzu büyütürken diğer anababalardan daha çok yorulduğunuzu, ‘çocuk büyütmek bu kadar zor olmamalı’ dediğinizi tahmin edebiliyorum. Emin olun yalnız değilsiniz; zorlanan, yardım alan pek çok anababa var. Bu zorluklar, sizin yaptığınız yanlışlardan kaynaklanmıyor; kaygı doğuştan getirilen bir özellik. (Bazı durumlarda çocuk, anababanın kaygılı tutumlarını benimseyip, öğrenebiliyor.) Çocuklarımız, beyinleri onlara nasıl davranmalarını söylüyorsa öyle davranıyorlar. Hatta bazen kaygı, geniş kapsamlı başka bir örüntünün içinde yer alıyor ki, işler o zaman daha da zorlayıcı bir hale gelebiliyor.

Meseleyi şöyle somutlaştırabilirim: Gözümüz bozulunca nesneleri asıl hallerinden farklı, bulanık görürüz. Yazılanları, gösterilenleri okuyamayız. Kaygıda da durum tam olarak bu. Çocuklarımız durumu doğru okuyamıyorlar. En kötü ihtimalleri düşünüp, bizim aklımıza gelmeyenleri senaryolaştırıyorlar. Bizler de bunun mantıklı olmadığını söyleyip onları ikna etme çabasına giriyor, ikna olmadıklarında da tehdite başlıyoruz. Hep olumsuzu düşündüğü, arkadaşında kalamadığı, yeni şeyleri deneyemediği, kendi odasında uyuyamadığı , okula gitmemekte ısrar ettiği, bir yere gitmeden önce milyon tane soru sorduğu, araba sürerken bizi sürekli uyardığı, arkadaşlarına hayır diyemediği için onu zorluyoruz. Bunu aklımız almıyor; onu rahatlatacak her şeyi söylememize rağmen bize hala direnç gösteriyor oluşuna öfkeleniyoruz. Aslında çocuğumuz bizim anlattıklarımıza inanmak ve rahatlamak istiyor ama bunu yapamıyor çünkü beyni ona başka şeyler söylüyor. Sonunda da ortaya bildik bir manzara çıkıyor; öfkeden tükenmiş anababa, anlaşılamadığı için perişan, söylenenleri yapamadığı için suçlu hisseden gözleri yaşlı çocuk…Ne üzücü!

Çocuğunuz ve siz bu yaşadıklarınızın dinamiğini fark ederseniz sizin öfke ve çaresizlik, çocuğunuzun da şaşkınlık ve utanç duygusu hissedeceği anların sayısı azalabilir. Kaygı, bilgi sahibi olunduğunda yönetilebilir bir durumdur. Çocuklar akıllarına ilk gelen düşünceye alternatif oluşturmayı öğrenir ve evde destek görürlerse korkularıyla yüzleşebilir, risk alabilir, özgüvenlerini yeniden kazanabilirler. Üstelik kaygı bütünüyle zararlı değildir, bizi korur: Karşıdan karşıya geçerken yolu kontrol etmemizi, farklı ortamlarda tedbirler almamızı söyleyen kaygıdır. Kaygı sürecini iyi yönetirseniz, çocuğunuz bütün ihtimalleri göz önünde bulunduran tedbirli, başarılı bir ergen ve yetişkin olabilir. Yapacağınız tek şey ne yaşadığınızın farkına varıp, baş etme yöntemlerini öğrenmek. Elbette bundan sonrasında da zorlayıcı anlarla karşılaşacaksınız ama bu sefer hazırlıksız yakalanmayacaksınız.

Bizim çocuklarımız huysuz ya da problemli değiller; yalnızca kaygılı çocuklar ve biz bu durumla baş etmeyi öğrenebiliriz.

 

İyi bayramlar!

Serdar Çankaya

Psikolojik Danışman

Üç Temmuz İki Bin On Altı