Çocuklarla Ankara’daki Patlama Hakkında Nasıl Konuşmalıyız?
Ankara’daki patlama haberine ilk rastladığımda, telefon elimde öylece kalakaldım. Okuduklarımın doğruluğuna
inanmakta güçlük çekiyordum. Şaşkınlık içinde eşimin yanına, diğer odaya gittim. Bir şey söylemeden telefonu
uzattım, yazılanları o da okudu. Dehşet dolu gözlerle birbirimize bakıyorduk. Hemen o anda sekiz yaşındaki
büyük kızımız geldi yanımıza. Yüzümüzdeki ifadenin nedenini anlamaya çalışıyordu. “Bir şey mi oldu?” diye sordu.
Nasıl cevap vereceğimizi bilemedik. Normalde de kaygı eğilimli olan kızımıza, Ankara ile ilgili bilgi vermek konusunda
tereddütlüydük çünkü öğleden sonra kalkacak bir uçakla, Ankara’ya gitmek üzereydik. Kızım da Ankara’ya götüreceği
kıyafetleri konusunda fikrimizi almak için yanımıza gelmişti.
Hazırlıksız yakalandığımız o anda, gerçeği kızımızdan gizledik. Bilgi sahibi olmadan, temelsiz açıklamalar yapmamızın
ona bir yararı olmazdı. Kızım bir şeyler olduğunu hissetti ama yolculuğun heyecanıyla üstünde durmadı. Çok geçmeden,
havaalanına gitmek üzere evden çıktık. Uçağa binmek için kapıya geldiğimizde, hemen yanı başımıza ağlayan bir kadın
oturdu. Elinde sadece bir market poşeti vardı. Yola hazırlıksız çıkmış gibiydi. Sürekli telefonda konuşuyor, birilerinden
bilgi almaya çabalıyordu. Yardım edebileceğim bir şey olup olmadığını sordum. Kardeşinin patlamada yaralandığını ama nerede, ne durumda olduğunu öğrenemediğini söyledi. “Numune Hastanesi’nde bir tanıdığınız var mı?” dedi. Çaresizlik içindeydi. Bu konuşmaları kızımın yanında yapmak zorunda kaldık. Kızım bana kaygılı gözlerle baktı. Evde ondan ne sakladığımızı anlamıştı.
Eminim, Cumartesi gününden bu yana sizler de benzer durumları yaşamışsınızdır. Böylesi olayları çocuklarımızdan
saklayamıyoruz. Mutlaka bir yerlerden duyuyor, görüyorlar. O yüzden en doğrusu, bu bilgiyi bizden almaları. Olay ne
kadar sarsıcı olursa olsun, doğru yapılandırılmış bir etkileşim süreci, çocuklarımızın bu tür yaşantıları en az hasarla
atlatmalarını sağlayacaktır.
PEKİ BUNU NASIL YAPABİLİRSİNİZ?
– Çocuk sorduğu zaman, sorduğu kadar bilgi verin. İyi niyetle yapılmış detaylı açıklamalar, çocuğun kafasını karıştırmaktan
başka işe yaramaz.
– Sorduğu bütün soruları dürüstçe cevaplayın. Ne oldu, nasıl oldu? Basit, sade bir dil kullanın. (“Büyük bir
patlama yaşandı. Patlamanın şiddetinden pek çok insan zarar gördü, ölenler oldu.”)
– Çocuğun bu olayı kontrolünüz dışındaki kitle iletişim araçlarından öğrenmemesi için gayret gösterin. Orada kullanılan dil
çocuğunuzun yaşına uygun olmayabilir.
– Hepinizin (Siz, arkadaşları, kuzenleri, öğretmeni vs.) güvenliği için gereken her şeyin yapıldığını, yapılacağını anlatın.
Ona ve size zarar gelmemesi için bütün önlemleri aldığınızı sakin bir şekilde açıklayın.
– Çocuğun endişelenmemesi için olayın boyutlarını küçültmeye çalışmayın. Bu tavır, sizin samimiyetinizi sorgulamasına neden olur. Yaşadığımız şey büyük bir olay ve çocuğunuz da bunu biliyor.
– Soru sorduktan sonra sessizliğe gömülürse onu rahatsız etmeyin ama iletişim kanallarını açık tutun. Bu konuyla ilgili
olarak konuşmak isterse size tekrar gelecektir.
– Aynı şeyleri sık sık, tekrar tekrar sorabilir. Bu, çocuğun kendisini yeniden yeniden güvende hissedebilmesinin bir
yoludur. Ayrıca, sizin verdiğiniz cevapların onu rahatlattığını, size güven duyduğunu gösterir.
– Korkuyorsanız korkunuzu, üzgünseniz üzüntünüzü çocuğunuzla paylaşın. Çocukların bilgi seviyeleri sınırlı olsa da
sezgileri güçlüdür. Sizin dürüst davranıp davranmadığınızı anlarlar.
– Korkmanın, üzülmenin doğal olduğunu öğrenmesine; anne babasının da zaman zaman böyle hissedebildiğini görmesine izin verin. Ancak, duygularınız çocuğu huzursuz edecek kadar yoğun olabilir. Bu durumda daha sakin olan ebeveynin konuşmasını tavsiye ederim.
– Çocuk duygularını ifade ettiğinde, öyle hissetmenin yanlışlığını ya da anlamsızlığını vurgulamayın. Duygunun doğrusu,
yanlışı olmaz. Siz, çocuğun ihtiyaç duyduğu bilgileri doğru biçimde verdiğinizde çocuk da sakinleşecektir.
– Çocuğunuz, aşina olmadığı olayları sizin yaşadığınız gibi yaşar. Patlayan bomba, küçük bir çocuğa çok şey ifade etmez.
Çocuk, anne babasına bakar. Onlar sakinse, durum kontrol altında demektir. Şahit olduklarınızın sizi nasıl etkilediğini,
nasıl davranışlar sergilediğinizi gözden geçirin.
– Günlük yaşam rutininizi bozmamaya çalışın. Rutinin bozulmaması, çocuk için işlerin yolunda olduğunun bir işaretidir.
– Çocuğunuz her zamankinden daha fazla sarılmaya, dokunmaya ihtiyaç duyarsa onu karşılıksız bırakmayın. Beraber uyuma
teklifini geri çevirmeyin.
– Çocuğun bu görüntülerle tekrar tekrar karşılaşmamasına dikkat edin.
– Çocuğunuzun öğretmeninin olayları nasıl aktardığından haberdar olun. Soruları cevaplarken aynı dili kullanmanız
önemlidir. Aktarımdaki farklılık, çocuğun tedirginliğini artıracaktır.
– Çocuğunuz sakinleşmek için süper kahramanların yardımlarından, doğaüstü olaylardan bahsedebilir. Bu senaryolar,
sakinleşebilmesinin bir yolu olabilir. Böyle şeylerin gerçekleşmeyeceğini söyleyerek baş etme çabalarına zarar vermeyin.
Eğer ‘bütün bunları yaptık ama çocuğumuz hala yatışmıyor’ diyorsanız, lütfen bir uzmandan yardım almayı ihmal etmeyin.
Serdar ÇANKAYA
Psikolojik Danışman
14 Ekim 2015
4 Comments
Çok yardımcı oldu. Teşekkürler.
Paylaşım yara bandı olmuş gerçekten, teşekkürler. Keşke böyle bir yaramız olmasa da yara bandına da gerek kalmasa…
Yazınız yayınlanalı 5 ay oldu, artık piştik sayılır bu konuda… Çocuklarımın biri 3, biri 5 yaşında ve ben Suruç’ta bir arkadaşımı kaybettim. Haberi aldığımda yanımda değillerdi.
Onların gözünde, aşağı yukarı olduğum gibi biriyim, bazen çok yorulabilen, kızabilen, genelde sağlam durmaya çalışan bir anne. Annelerinin birşeye üzüldüğünü görüyorlar, birşey yokmuş gibi davranmak boş… Ama ağlarsam bana sarılmalarının iyi gelmesi, bence onlara da iyi geliyor.. Suruç’ta ve 10 Ekim’deki Ankara katliamında onlara bir bombanın patladığını anlattım. Ankara’da arkadaşlarım, akrabalarım var, her patlamada arıyoruz ve buna şahit oluyorlar.
Arkadaşımın resmi evimizin duvarında asılı. Patlamadan çok ölümle ilgili sorular alıyorum: “Eğer ölmeseydi o da bizimle oynamaya gelirdi di mi? Ama artık gelemez di mi? O çünkü öldü di mi?” Evet oğlum demekten başka bir şey gelmiyor elimden. Ama diyorum, “ölse de o benim arkadaşım. Ben onu yine de çok seviyorum.” Suruç’tan birkaç ay sonra, ortak arkadaşlarımız bize geldiler. 20’li yaşlarında, çocukları çok seven iki genç. Nerden anladılar bilmiyorum, çocuklar bana bunların da o arkadaşımın arkadaşları olup olmadığını sordular. Evet dedim, onlar da onu çok seviyorlardı. Başka soru gelmedi. Cizreyi ve Sur’u onlara çaktırmadan takip ettim, haberleri televizyondan izlemiyorum artık.
Çocuklarım silah ve savaş oyunlarıyla çok ilgili değiller. Fakat Suruç’tan sonra, etraftan duyduklarının etkisiyle uzun zaman “bomba patlattımm!” diye oynadılar. Buna dayanmak bana çok zor geliyor bazen. İki defa, ağlayarak ve ciddiyetle, arkadaşımın bu bombalar yüzünden öldüğünü böyle kötü şeyler yapmamalarını söyledim. Belki kendilerini ifade etmelerine engel olmuşumdur… Gerçi onlar 1-2 gün sonra yine devam ettiler bombalamaya. Oyunları bir süre sonra “kötüyü öldürmek” “kötüyü yakalamak” şeklini aldı, oğlum kötü de olsa öldürmeyeceksiniz dedim, kötü de olsa onun da annesi, belki çocukları vardır, üzülürler. Belki ileri gitmişimdir. insanın kendi acısını “boommmm! öldürdüm seni” diyen bir küçük çocukla beraber yaşaması da zor yani. “öldürmek yok, ölmek yok”. Keşke savaşanlara da bunu söyleyebilsem. Çocuklarla bol bol İtfaiyeci Sam seyrediyoruz, eskisinden de çok. Nihayet öldürmekten kurtulduk; şimdi ağaçta kalan kediyi kurtarıyorlar itfaiyeci ve ambulansçı olarak. Kötülerin olduğu o çizgi filmleri de seyretmiyoruz.
Zeynep Hanım yorumunuz çok gerçek ve çok üzücü. Keşke zor günlerden geçiyoruz diyebilsem ama galiba geçemiyoruz…