Öfkelenemeyen Kızlar, Üzülemeyen Oğlanlar ve Vietnamlı Vu Yhuy’nun Zonguldaklı Tansu’ya Ağıtı

 

“Annebabalar olarak en önemli sorumluluklarımızdan biri de, çocuklarımızın sözcüklerinin arkasındaki duyguları dinlemektir.”
Haim Ginott

Meslek hayatım boyunca, sayamayacağım kadar çok çocukla çalışma fırsatı buldum.
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; o anda ne hissettiğini fark edip, müdahalede bulunabilen çocuklar, diğerlerinden her zaman bir adım önde oluyorlar.
Kendi yollarını kolaylıkla buluyor, sizi sürekli şaşırtıyorlar.
Söz konusu çocuklar olunca, duygular bir kat daha önem kazanıyor çünkü duyguları çocukların en güvenilir kılavuzları. Yollarını bulabilmek için ihtiyaç duydukları pusulaları. Ancak bu kılavuzun dilinden anlamak, bu pusulanın işaretlerini çözmek biraz çaba istiyor. Yeni bir dil öğrenir gibi sabırla, adım adım çalışmayı gerektiriyor. Zira çocuğun duyguları, bazen altından tek başına kalkamayacağı kadar yoğun, karmaşık olabiliyor. O an ne hissettiğini fark edip adını koyamayan, bu zorlayıcı duygusunu dillendirip destek alamayan çocuk, anın duygusu içinde kaybolabiliyor. İstediği çikolata alınmadı diye market koridorlarında kendini yerlere atan çocuğun içinde bulunduğu durum, işte böyle bir kayboluş.

Aynı şey, ağlamaya başladığında kendini sakinleştiremeyen, öfkelendiğinde arkadaşlarına zarar veren, annebabası top oynamasına izin vermedi diye dünyası duran çocuklar için de geçerli. Böyle durumlarda en büyük ihtiyaç, sükûnetini koruyup, çocuğuna kılavuzluk edebilecek bir ebeveyn. Ancak sakin kalması beklenen anababalar bazen öyle kontrolsüz tepkiler veriyorlar ki, bir süre sonra çocuk da, olaya şahitlik edenler de susup, bu annebabaları dinlemeye başlıyorlar. Duyguları kolaylıkla kontrolden çıkan annebabaların bu tavırları, sıkıntının kaynağının nerede olduğunu da gösteriyor aslında. Çocuklar kendilerini sakinleştiremiyorlar, öfkelerini kontrol edemiyorlar, hayal kırıklıklarını aşamıyorlar çünkü çevrelerinde bütün bunların nasıl yapılacağını onlara öğretecek bir yetişkin bulamıyorlar.

Çocuklarla ilgili bir ipucu vereyim size; bir çocuk, istenen davranışı yapmıyorsa bu yapmadığından değil yapamadığındandır, nasıl yapılacağını öğrenmediğindendir (Tanısı olan çocukları ayrı tutuyorum, tabii).

Yani çocuğun duygularını kontrol edebilmesinin ilk adımı, anababanın bunun nasıl yapılacağını biliyor olmasıdır.
Kimi danışanlarımdan, bu ‘duygusal işlerin’ nafile olduğu yönünde geri bildirimler alıyorum bazen. ‘Biz öğrenmedik de ne oldu hocam?’ diye soruyorlar. Bu bana çok anlaşılır geliyor çünkü bizim toplumumuzda duygular ciddi bir mesele olarak görülmez. Üzülüp ağlayana ‘bunun için mi ağlıyorsun?’ denir. Uykusundan korkarak uyanana ‘niye korkuyorsun ki, rüya sadece’ diye şaşırılır. Kaygı duyana ‘ortalığı velveleye verme’ diye kızılır. Benim çocukluğumda, yere düşüp canı yanan çocuğun ağzına bir de annesi vururdu, ‘gözünün önüne baksana’ diye…

Bunların bedeli bir şekilde ödeniyor ama: Haklıyken derdimizi anlatamıyoruz, iş yerinde sağlıklı ilişkiler kuramıyoruz, eşimizi anlamada sıkıntı yaşıyoruz, çocuğumuzun ne hissettiğini bulup ona ulaşamıyoruz, içimizden geçeni basitçe söyleyip rahatlayamıyoruz, kaygılandığımızda hayatımız duruyor çözüm bulamıyoruz, kendimizi anlaşılmış hissetmiyoruz, diğerinin derdini anlayamıyoruz… Daha fenası, daha fenasını sona sakladım ki bu fenalık, bu yazıyı yazmamın asıl sebebidir…

DUYGU DÜZENLEME
Bu yazıyla açıklamaya çalıştığım konu, literatürde ‘duygu düzenlemesi’ ya da ‘duygusal düzenleme’ diye geçiyor. Duygu düzenleme ile çocuğun özenle dinlenmesi, duygusunu fark etmesine ve adlandırmasına yardımcı olunması, bu duygusunu yaşamasına fırsat verilmesi, hissettiklerine saygı gösterilmesi süreci kastediliyor.

Bu beceriler tuvalet eğitimi gibi, nezaket kuralları gibi sonradan öğreniliyor. Ya da öğrenilmiyor, maalesef…
Maalesef çünkü bu süreci yaşayamayan çocuklar strese girdiklerinde, kendilerini sakinleştirmekte zorluk yaşayabiliyorlar. Diğer insanların duygularını tanımada, davranışlarının sonuçlarını anlamada, kendilerini kontrol etmede sıkıntı çekebiliyorlar. Anababalarına bağlanmaları olumsuz yönde etkilenebiliyor. Akran ilişkilerinde zorlanabiliyorlar, ders başarıları düşük olabiliyor. Bu beceriye sahip çocuklardan daha sık hastalanabiliyorlar. Sıralamaya devam edilebilir ama bence bu kadarı yeterince ikna edici, değil mi?

NEREDEN BAŞLAYALIM, NASIL YAPALIM?
Duygu düzenlemenin basamaklarını yukarıda yazdım. Siz de kendi duygularınızı fark edip, yaşamaya başlayarak ilk adımı atabilirsiniz. Arada bir yoklayın kendinizi, ne hissediyorsunuz? Hissettiğiniz duyguyu nasıl adlandırırsınız? Bunun için duygu repertuarınızı genişletmenizi tavsiye ederim. Bizim çocukların ‘nasıl hissediyorsun?’ sorusuna cevapları genelde ‘iyi ile kötü’ arasında gider gelir. Duygusal sözlüklerinde hayal kırıklığına uğrama, yalnız hissetme, kaygılanma, gücenme pek yoktur. Genelde oğlanlar öfkeli, kızlar da üzgündürler. Çünkü oğlana üzüntü, kıza öfke yakıştırılmaz. Oğlan çocuklar üzüntünün, kız çocuklar da öfkenin daha az olumlu geri bildirim alacağını düşünüp, ona göre davranırlar. Bu şekilde, gerçekten hissettiklerini maskelemeye veya engellemeye çalışırlar. Çocuklarınıza hep hatırlatın lütfen; duyguların cinsiyeti olmaz. Sizin yaşayıp, ifade ettiğiniz duygular, çocuğunuzun duygu listesinde kendine hemen yer bulacaktır.

Bir tavsiyem de, çocuğun ifade ettiği duyguları sorgulamamak olur. Mesela rüyasında ayı gördüğü için, korkuyla uyanan çocuğa ‘korkacak bir şey yok’ demek pek anlamlı değildir. Onun rüyasına giren ayı, uykunuzda sizi de ziyaret ederse, muhtemelen bu söylediğinizden pişmanlık duyarsınız. Çocuk korktuysa korkulacak, ağladıysa ağlanacak bir şey vardır. Boşaltılan korku duygusu, daha büyük bir güven oluşumuna izin verir. Çocuğun duygularını reddediş sürekli hale gelirse, çocuk kendi yargılarından şüphe duymaya başlar. Bu tür ebeveyn tepkilerinde çocuğun duygusu işitilmemiş, onaylanmamış, korunmamıştır; sonuç olarak çocuk zamanla bu duyguları reddetmeyi veya onlardan kaçmayı öğrenir. Çocuklar yanlarında olacak, duygularını kabul edecek, bu duyguları hoş karşılayabilecek bir başka kişinin varlığı olmadan, duygularını kendi başlarına deneyimleyemez ve yönetemezler. Bunun sonucunda beden, duyguyu belli bir kas sistemi içinde -gergin omuzlar ve boyun, kasılmış bir bel, alt üst olmuş bir sindirim sistemi vb. – tutma eğilimine girebilir. (Okula gidileceği zaman karnı ağrıyan çocukları hatırlayın; bu ağrı gerçekten oradadır.)

Uygulamanın ilk zamanlarında zorluk çekebilirsiniz. Bu düşünce ve davranış biçimi size de alışılmadık gelebilir. Kendinize biraz zaman tanıyın, imkânınız varsa size yardımcı olabilecek uzmanlardan yardım isteyin. (Bunu daha önce de yazmıştım, bölgedeki rehberlik ve araştırma merkezleri ile çocuklarınızın okulundaki psikolojik danışmanlar size yardımcı olabilirler.)

DUYGU DÜZENLEMESİNİ ÖĞRENEN ÇOCUĞUN HAYATINDA NE DEĞİŞİR?
Duygu düzenlemesini öğrenen çocuk, bir dil öğrenmiş olur. Çevresi ve ilişkileri hakkında bilgi sahibi olmasını sağlayan, sıkıntısını ifade edebildiği, taleplerini dillendirebildiği, ona huzur verecek, annebabasının işini kolaylaştıracak yeni bir dildir bu…

Duyguların açığa çıkmasına ve serbest bırakılmasına izin verildiği zaman, enerji ve iyilik hali artar. Örneğin; öfke bireyin kendi hakkını korumasına ve kişisel sınırlarını belirlemesine izin verir. Öfkeyi tanıma ve ifade etme kapasitesi, sağlıklı bir girişkenlik için temeldir.

DUYGU DÜZENLEMESİ ANABABANIN HAYATINI NASIL ETKİLER?
Duygu düzenlemesiyle, çocuklarınızın sorunlarını siz çözmezsiniz. Onlara, bundan sonrasında nasıl davranabileceklerini gösterirsiniz. Benzer durumlarda sınırların ne olduğunu, nereye kadar gidebileceklerini anlatmış olursunuz. Bu yöntem o anda, o duyguda, o davranışta yoğunlaşma ister. Elinizdekini, aklınızdakini bir kenara koymayı gerektirir. Film kareleri geliyordur gözünüzün önüne; ana/baba – çocuk, göl kenarında oturup yaşadıkları üzerine konuşurlar. Sahnede, karşısındakinin ne dediğini anlamaya çalışan etkili bir dinleyici, duyduklarını yargılayıp hemen akıl vermeye kalkmayan güvenilir bir sırdaş, sırası geldiğinde yol gösteren adaletli bir lider vardır. Sahnenin sonunda, iki taraf da anlaşıldığını hissetmenin huzuruyla yan yana oturup, uzaklara bakarlar.

Böylesi yoğun bir çabayı, yaşadığınız her sıkıntılı anda göstermeniz beklenmez. Küçük problemlerde pratik annebabalık çözümlerini kullanırsınız.
Psikolojik danışmanların da olduğu bir futbol maçındaydık. Karşı takım bastırırken, defanstaki arkadaşımız bize bakıp, şöyle bağırdı: ‘Siz defansa gelmediğinizde, ben kendimi yalnız bırakılmış hissediyorum.’ Söylediği doğruydu ama bazen, sadece ‘Allahını seven defansa gelsin!’ demek yeterli olur. Fazlası, zorlama görünebilir.

NEDEN BU KONUYU SEÇTİM?
Ülkemiz; çok şey yaşayan, çok şey hisseden ama tam olarak ne yaşadığını bulup, ne hissettiğini söyleyemeyen küçük bir çocuğa benziyor son günlerde. Haberlere kulak verdiğimiz her an, çaresizce bakan bu çocukla göz göze geliyoruz. Yolunu kaybetmiş gibi, yaralanmaya açık…

Babalarının, eşlerinin, kardeşlerinin tabutu arkasından bakakalanlar da burada, aynı gün, havuzlarda ‘çok eğleniyoruz’ selfieleri çektirenler de. 8000 derecede bedenleri erimiş, cenazeleri olmayan çocuklar da burada, bu çocukların ölümüne sevinen başka çocuklar da. Kürtçe ağıtlarla defnedilen şehit er de burada, Zonguldaklı eşi Tansu Aydın’ı, Budist ritüelleriyle yolculayan Vietnamlı Vu Yhuy Tuanvi’ de burada.

Bir cinnet hali gibi… Uzaktan bakan biri, bu karelerin hepsinin de aynı ülkeden olduğuna inanabilir mi bilmiyorum. İkbal umudu içinde, en iyi pozisyonu almaya çalışan profesyoneller için söylenebilecek bir şey yok ama evlerinde, kendi hallerinde yaşayan insanların, sosyal medyada örtülü kimliklerle kontrolsüzce yazan çocukların yardıma ihtiyacı varmış gibi görünüyor. Her gün ölüm haberleri alıyoruz ama beraberce yas tutamıyoruz. Görünen o ki, duygularımıza kılavuzluk edilmesine, hissettiklerimizin adının koyulmasına, bizi neyin beklediğinin anlatılmasına ihtiyacımız var. Bu mümkün olursa belki birbirimize öfkelenmeden, acılarımızın politize edilmesine izin vermeden, tarafgir davranmaya zorlanmadan, yaralayıcı bir suskunluğa gömülmeden hayatlarını kaybedenlere hep birlikte ağıt yakabiliriz. Kederimizi öfke, öfkemizi nefret gibi yaşamayız. Kendimizi anlaşılmış hissetmek istiyoruz. Sokaktaki sıradan insanlar toplumun vicdanı, hayatın nirengi noktasıdır. Siyasi krizler atlatılabilir, ekonomik sıkıntılar unutulabilir ama yaralı bir vicdanın tedavisi, hayatın kaybolan nirengi noktasının bulunması çok zaman alacaktır. Her şey, herkes değişebilir ama bizler buradayız, birbirimize ihtiyacımız var. Kafalar arasındaki mesafe çok uzak olabilir, bu pek mühim de değildir; bir uzlaşı noktası nasılsa bulunur. Ancak kalplerin böylesine ayrı düşmesi ciddi bir derttir, ihmale gelmez. Bu derdin dermanı da, Zonguldaklı şehit Tansu Aydın’la, Vietnamlı Budist Vu Yhuy Tuanvi’ yi bir araya getiren, ortak bir hayata inandıran, aynı yastığa baş koyduran bağdır. Bizim kurtarıcımız da bu bağ olacaktır.

Altı Ağustos İki Bin On Beş

Serdar Çankaya
Psikolojik Danışman

 

Duygu Düzenlemesi Konusunda Yararlandığım Kaynaklar:

Gottman, J. & Declaire, J. (1998). Raising an emotionally intelligent child
Barish, K. (2009). Emotions in child psychotherapy: An integrative framework
Zeman, J. , Cassano, M. & Stegall. S. (2006). Emotion regulation in children and adolescents
Fosha, D. (2005). Emotion, true self, true other, core state: Toward a clinical theory of affective change process. Psychoanalytic Review, 92, 513-552
Kelley, C. R. (1979). Freeing blocked anger. The Radix Journal, 1, 19-33.