Bugünün Anababaları Dünün Çocukları

Anababalıkla ilgili bilgilere en çok ihtiyaç duyanların, bu bilgilere en az ilgiyi gösterenler olduğunu düşünürüm sık sık.
Seminerlerde ön sıralara oturup sorular soranlar, eğitim çalışmalarında hiç bir şeyi atlamamaya dikkat gösterenler,
yazıları kaçırmadan takip edenler genelde çocukları için ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan, gayretli
ebeveynlerdir zaten. Böyle annebabalarla çalışmak hem kolay hem de keyiflidir. Çünkü bu insanlar, annebabalığa dair yeni
şeyler öğrendiklerinde mutlu olurlar; anababalık tutumlarının değişmesinden, aileye bakış açılarının farklılaşmasından heyecan duyarlar. En önemlisi de anababalığa inanırlar: Yerinde davranışlarla, doğru müdahalelerle çocuklarının hayatında fark yaratabileceklerinden şüphe etmezler. Ancak burada gözden kaçırılmaması gereken asıl şey, bu insanların kendi anne babalarıyla yaşadıkları olumlu deneyimlerdir. Onlar ebeveynlerinden şefkat gören, çokça sevilen, kınanmayan, canları yakılmayan dünün mutlu çocuklarıdır. Anababalığa duydukları bu inanç kendiliğinden oluşmamıştır yani; anne babalarına inanarak, güvenerek, umutla büyümüşlerdir. Kıymetli olduklarını hissetmişlerdir. Şimdi yaptıkları şey, kendilerine bırakılan bu olağanüstü mirası, biraz daha büyüterek çocuklarına devretmektir. Çocukları kendilerinden bir adım önde olsun diye hevesle çabalamaktır; ki bu saygın çaba, yarına duyduğumuz inancı her dem taze tutmaktadır.

Fakat ben bu yazıda böyle şanslı çocuklardan, böyle mutlu ailelerden bahsetmeyeceğim. Yolunda giden şeyler hakkında
yazmak kolaydır zaten, hikayeleri birbirine yakındır. Tolstoy’un, Anna Karenina’nın açılışında yazdığı gibi; “Mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.”

Siz, yukarıda anlatılan türden mutlu bir ailenin çocuğu olmayabilirsiniz. Emin olun, yalnız da değilsiniz. Sizin çevrenizde de, annebabasından hakettiği sevgiyi, ihtiyaç duyduğu güveni göremeyen insanlar vardır mutlaka. Anababalar bazen onlardan beklendiği kadar şefkatli, sevgi dolu, güven verici olmayabiliyorlar. Daha iyisini görmedikleri, daha doğrusunu bilmedikleri için böyle davranıyorlar çoğunlukla. Yapılan yanlışları mazur göstermek çabasında değilim ama bu durumun geçmişinde, muhtemelen sizin anababanızın da kendi anababasıyla yaşadıkları ya da aile içinde öğrendikleri etkilidir. Bu davranış biçimleri miras gibi kuşaktan kuşağa aktarılabiliyor. Ancak kucağınıza bırakılan bu ihmal ya da mutsuzluk zinciri bir yerde kırılabilir. Bu güç işi yapabilecek kişi neden siz olmayasınız? Anababanızın yaptığı yanlışların ya da yerine getirmediği doğruların bedelini niye çocuğunuz ödesin ki? Üstelik, bu yalnızca çocuğunuz için değil, sizin huzur bulabilmeniz için de gerekiyor. İçinizdeki sıkışmışlık duygusunu aşabilmenin başka bir yolu yok. Yaşadığınız üzücü deneyimler iyi bir anababa olmanıza engel değildir. Hem, hangi davranışın neden gösterilmemesi gerektiğini siz herkesten iyi biliyorsunuz artık. Bazı anababalardan daha çok neler yapılacağı öğrenilir, bazılarından da daha çok nelerin yapılmayacağı. Siz, bedelini ödeyerek ne yapılmayacağını, nasıl davranılmayacağını öğrenenlerdensiniz. Şimdi sıra nelerin yapılacağını öğrenmede, kendi renginizin ne olduğunu bulmada.

1960’lı yıllarda, çocukla ebevyn arasındaki ilişkinin yapısına dair bazı araştırmalar yapılıyor. Bilim insanları, ‘Bağlanma Kuramı’çerçevesinde bugün de devam ettikleri bu araştırmalarla, ufuk açıcı sonuçlara varıyorlar. Bu uzun ve detaylı bilgileri görmenizi hararetle tavsiye ederim ama şimdilik şöyle özetleyeyim: Yaşamın ilk yıllarında (genellikle) anne ile bebek arasında güvenli bir bağlanma ilişkisinin oluşması bekleniyor. Tutarlı, çocuğun fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarıyla yakından ilgilenen ebeveyn ile bebek arasında bu bağ oluşuyor. Bebeğin bu ihtiyaçlarına karşı duyarsız davranan ebeveyn ile bebeği arasındaki ilişki ‘güvensiz bağlanma’ olarak adlandırılıyor. Bütün bunlar neden önemli? Çünkü, bağlanmanın güvenli olup olmaması, bebeğin yetişkinlik hayatındaki tercihlerini doğrudan etkiliyor. Bireyin kendini saygın ve değerli görmesi, kişiler arası ilişkilerde güven duygusu geliştirebilmesi, iletişim sürecinde karşıdakinden gerçekçi beklentiler içine girmesi, tutarlı, doyurucu romantik ilişkiler kurması, baş etme becerilerine sahip olması bağlanma ile ilişkili olarak değerlendiriliyor.

Peki, öncesinde böylesi güvenli bir ilişkiyi kuramayanlar, bu şansı sonsuza dek kaçırmış mı olurlar? Tabii ki, hayır.
Çocukken sürekli eleştirilme, ayıplanma, öfkeyle sindirilme, duygusal olarak ihmal edilme, görmezden gelinme davranışlarının birine ya da birkaçına maruz kalmış olabilirsiniz. Kendinizi değerli, kıymetli hissetmenize izin verilmemiş, kararlarınıza her seferinde müdahale edilmiş de olabilir. Hatta bu davranışlarla bugün bile yüz yüze kalıyor olabilirsiniz. Bunları yaşamış ya da yaşıyor olmanız anlaşılabilir, bu problemler aşılabilir. Geçmişte, kendinizi güvende hissedebilmek için anababanızı kusursuz görmekten başka şansınız yoktu. Belki de bu yüzden evdeki bütün hataların sahibi sizmişsiniz gibi hissettiniz. Belki de suçluluk duygunuz bugüne kadar sizin en yakın arkadaşınız oldu. Ama artık biliyorsunuz; annebabalar hata yapabilirler. Daha iyisini yapabilseler muhtemelen yaparlardı ama daha iyisini bilmiyorlardı, öğrenmemişlerdi. Sizin de bir çocuk olarak yapabileceğiniz hiç bir şey yoktu. Şimdi bir yetişkinsiniz, yaşadıklarınızı yeniden değerlendirme, bir daha gözden geçirme, farklı bir şekilde anlamlandırma seçeneğine sahipsiniz. Kendinizi özgür hissedebilmek için, çocuklarınıza daha iyi anababalık edebilmek için hala fırsatınız var.
Siz çok kıymetlisiniz; geçmişte başınıza gelenler bunu hissetmenize engel olmamalı.
Çocukken yaşadığımız mutsuz olayların hatıraları, bir balon sepetinin etrafındaki ağırlıklara benziyorlar. Uçup, özgürleşebilmek için bu ağırlıklardan kurtulmak gerekiyor. Eğer bunu yapabilirseniz bu balonun coşkuyla, huzurla, sevinçle, güven duygusuyla dolu dolu havalanabileceğinden şüpheniz olmasın. Hem bazen geçmişinize yukarıdan bakmak da iyidir; siz özgürleşip yükseldikçe problemleriniz de küçülürler 🙂

Üstesinden gelinmeyen mutsuz çocukluk bir tür haymatlosluktur; aidiyet duyabileceğiniz, kendinizi kendiniz gibi
hissedebileceğiniz bir ülkeniz olmaz.
Tek seçeneğimiz, kendi çocukluğumuzun başını şefkatle okşayabilmek. Başka da gidecek yerimiz yok gibi…

Serdar Çankaya

Psikolojik Danışman

Otuz Haziran İki Bin On beş